16 Mayıs 2021 Pazar

The English Game

The English Game modern futbolun doğuşunu anlatan dram türünde tarihi bir dizi. 6 bölümlük mini dizinin ilk bölümü Mart 2020'de yayınlanmış.


1870'li yıllarda futbol sadece zenginlere yönelik bir spormuş. İşçi sınıfının kurduğu takımlar zenginlerin oynağı takımlara karşı kupalarda başarılı olamıyorlarmış. Dizide de anlatıldığı gibi, yaşamak için uzun saatler çalışmak zorunda kalmayan zengin kesim, hayatını idame ettirmek içim saatlerce fabrikalarda çalışan insanların oluşturduğu takımları sürekli yeniyorlarmış. Çünkü işçiler çalışmaktan yeteri kadar idman yapamıyor, zenginler kadar antrenman yapamıyorlarmış.


Dizi, tarihte para karşılığı futbol oynayan ilk profesyonel futbolcular olan Fergus Suter ve yakın arkadaşı Jimmy Love'ı anlatıyor. Fergus Sutter İskoç bir futbolcu. O zamanlar federasyonu elinde bulunduran ve kuralları koyan zenginler, futbolu kendilerine ait görmekte ve parayla futbolcu oynatılmasını federasyon kuralları ile yasaklamışlardır. 


İngiltere'de ki bir işçi takımı olan Darwen'in sahibi James Walsh, Sutter'i kuralları çiğneyerek para karşılığı takımına getirir. Kasabada insanlar James Walsh'ın pamuk fabrikasında çalışmaktadırlar, kasabanın geçimi bu fabrikaya bağlıdır. Sutter ve arkadaşı sanki bu fabrikada çalışıyormuş gibi gösterilir ve takıma alınırlar. Ancak Sutter ailesinin zor durumu karşısında daha fazla paraya ihtiyaç duyar ve başka bir işçi takımı olan Blackburn'e transfer olur. Kasabanın umudu olan Sutter'in kendilerini satmasına kasabalılar çok sinirlenirler. Ancak daha sonra mücadele basit bir oyundan çıkıp işçi sınıfı ile zenginler arasında bir onur yarışına dönüşünce, tüm işçi sınıfı Blackburn'u destekler.

Dizi futbolun ilk yıllarını anlatan bir dizi olmasına rağmen futbol sahneleriyle boğmuyor insanı. Jimmy'nin  Darwen'de tanıştığı eşi ile ilişkileri izlemeye değer.

Doris rakip takıma transfer olan kocası Jimmy'i kendi takımına karşı izlerken

Zenginlerden bir futbolcu olan Arthur Kinnaird, ki kendisi hem federasyon yönetim kurulu üyesi, hem de FA Cup Finalinde en çok oynayan oyuncu unvanına sahip gerçek bir karakter. Arthur'un, federasyon ve zenginlerin işçi sınıfına karşı yaptığı haksızlıklara karşı arkadaşlarına dik duruşu, büyük tutkusu ile eşi arasında kaldığında eşini seçmesi, ve kararlar alırken kendi içindeki muhakemeleri gayet güzel yansıtılmış. Çocuğunu yeni düşürmüş eşi Alma Kinnard'ın, kimsesiz çocuklar için verdiği gerilimli ve duygusal mücadele de izlemeye değer.




Görmek isteyenlerin centilmenlik, cesaret, sabır ve hoşgörü gibi değerleri izleyebileceği güzel bir dizi "The English Game". Sadece futbolu anlatan klasik bir dizi kesinlikle değil, özünde oyun olan hiçbir mücadelenin insan ilişkilerine ve değerlerine zarar vermemesi gerektiğini çeşitli sahnelerle anlatan bir kamu spotu da aynı zamanda. 

Günümüzde futbol bir oyundan başka her şeyi temsil ediyor, bir endüstri olarak görülüyor artık. Dün Türkiye'de şampiyon olan takımın taraftarlarından bir kısmı covid salgını sebebiyle sokağa çıkma yasağı olmasına rağmen araçlarıyla konvoy oluşturup kutlama yaptılar. Yasakları çiğnemeye değecek bir tutku. Futbolun her bağımlılık yapan şey gibi bazen ne kadar zararlı olduğunu görebiliyoruz. Birbirini seven insanlar futbol tartışmalarında birbirlerini kırabiliyorlar, holigan taraftarlar birbirlerini öldürecek seviyeye gelebiliyorlar.

Futbolun sebep olduğu en büyük facialardan birisi 1989 yılında 96 kişinin ölümü ve 766 kişinin yaralanması ile oluşan Hillsborough Faciasıdır. İzdiham sonrası insanlar ezilerek ve üst katlardan düşerek hayatlarını kaybetmiş ve sakat kalmışlar.



Benzer bir olay Heysel Faciası adıyla 1985 yılında Brüksel'de meydana gelmiş.  Juventus ile Liverpool arasındaki şampiyon kulüpler final maçında, maç başlamadan önce Liverpool taraftarlarının İtalyanlara saldırması sonucu çıkan panikle bir duvar çökmüş ve 38'i İtalyan, 1', Belçikalı 39 taraftar ölmüştür. 2000 yılında İstanbul'da Galatasaray taraftarları ile Leeds United taraftarları arasında çıkan kavgada da 2 İngiliz'in öldüğü olayları hatırlarsınız.

Maalesef ülkemizde bundan daha büyük facialar da yaşanmış, 1967 Kayseri Stadyumu Facia'sında Kayserispor ile Sivasspor maçında çıkan tribün olayları sırasında 43 kişi ölmüş, yüzlerce kişi yaralanmıştır. Kayserispor taraftarlarının Sivasspor taraftarlarının üzerine yürümeye başlamasıyla çıkan panikte 43 kişi ezilme ve havasızlık sonucu hayatını kaybetmiştir. 43 kişinin öldüğü haberinin Sivas'a yayılması sonucu Sivas'ta yaşayan pek çok Kayserilinin işyeri saldırıya uğramıştır.[1] Çıkan olaylar nedeniyle iki takıma da 17 maç saha kapama cezası verilirken takımların 5 yıl boyunca aynı gruplarda futbol oynamaması kararı alınmıştır. (Wikipedia) 

Bu gibi kötü olaylar futbol tarihinde çok fazla var, sanki futbol fanatizmi yaşama amaçlarını bulamamış insanların bu açıklarını bilinçaltlarında kapatan bir aktiviteye dönüşmüş gibi. Olumsuz yanlarının yanında evrenselliğin en büyük simgelerinden biri olduğunun da hakkı verilmesi gerekiyor sanırım. Futbol, küreselleşmenin ve dünyada hiçbir şekilde bir araya gelmeyecek insanların bir araya gelmesini sağlayan bir elçisi de aynı zamanda. Ülkemizde yeri geldiğinde başka ülkelerle ilişkilerini düzeltmek için bir argüman olarak kullanmıştı futbolu.

Bir müsabakada centilmenlik, hoşgörü, saygı ve eşit mücadele şartları mevcut olunca, önemli olan mücadele etmek oluyor. Çünkü onurlu bir mücadelenin kaybedeni olmaz. Ancak kaybedeni olmayan bir mücadeleyi kazanmak daha az değerlidir diyemeyiz, aksine çok daha değerlidir. The English Game'in final maçında da bunu izleyeceksiniz. İyi seyirler.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder